12 Nisan 2010 Pazartesi

MEDİNE’YE HİCRET


Müslümanlar hor görüldükleri Mekke’den ayrılarak İslamı daha rahat yaymayı istiyorlardı. Bu yüzden bir grup müslüman, hıristiyan bir kral tarafından yönetilen Habeşistan’a gitmişlerdir. Kral onları sevgiyle karşılamıştır. Ancak bütün müslümanların Habeşistan’a gitmesi mümkün olmadığı için Medine hicreti söz konusu olmuştur. Medine’ye hicret için bazı görüşmeler olmuştur. Bunlar I. ve II. Akabe Beyatlarıdır. Beyatlardan sonra Medine’ye hicret için bekleme başlamıştı.

Hicret izni çıkınca Müslümanlar gruplar halinde büyük bir fedakârlıkla evlerini ve mallarını bırakarak yola koyulmuşlardır.

Hz. Peygamber’e suikast hazırlayan müşrikler yola çıkılacağı gece kapı önünde pusu kurmuşlardı. Cebrail (a.s.)’dan haberi alan Hz. Peygamber yatağına Hz. Ali’yi yatırmıştı. Gece geldikten sonra Resulullah kapıya çıkmış ve yerden bir avuç toz alarak müşriklerin gözlerine doğru atmıştı. Ne olduğunu anlayamayan Mekkelilerin önünden rahatça geçen Resulullah önceden seçilmiş yol arkadaşı Hz. Ebubekir ’le yola koyuldu.

Medine’ye doğru yola çıkan Hz. Peygamber ve yol arkadaşı yorgunluk giderip biraz dinlenmek için bir mağaraya girdiler. Mağarada zararlı hayvan olabileceğinden dolayı Hz. Ebubekir bulduğu delikleri elbisesinden yırttığı parçalarla kapatmış ve açık kalan bir deliği de ayağıyla örtmüştür. Hz. Peygamber uykuya dalmıştı. Nöbet tutan Hz. Ebubekir ’in ayağı halen deliği tıkamaktaydı. Bir acı hisseden Ebubekir ayağıyla kapatmış olduğu deliğin bir yılan yuvası olduğunu ve yılanın ayağını soktuğunu fark etti. Acıyla gözlerinden gelen yaşların yüzüne düşmesiyle uyanan Resulullah durumu fark etti. Mübarek tükürüğünden alıp yaranın üzerine sürdü ve yara hemen iyileşiverdi.

Yine Medine yolundayken izlendiklerini fark eden Resulullah ve Hz. Ebubekir bir mağaraya girdiler. Allah’ın emriyle bir örümcek mağara girişine hemen ağını ördü ve iki güvercin yuva yaptı. Yanlarında en iyi iz sürücülerden bulunan müşrikler mağaranın önüne geldiler. Mağaranın girişindeki bozulmamış ağı ve güvercin yuvasını gören müşrikler içeriye kimsenin bu şekilde girmeyeceğini anladılar ve oradan uzaklaştılar.

Büyük zorluklar sonucu en sonunda Medine’ye ulaşan Hz. Peygamber ve yol arkadaşı büyük sevinç gösterileri ile karşılandılar.

MEDİNE DÖNEMİ HAYATI

Medine’ye vardıktan sonra bütün Medineliler Hz. Peygamber’i evlerinde ağırlamak istediler. Fakat kargaşa çıkacağı anlaşılınca Peygamber Efendimizin kalacağı yerin belirlenmesi için devesinin salınmasına ve duracağı yerde konaklamasına karar verildi. Deve salındıktan sonra herkesin heyecan dolu bakışları içerisinde ensardan Hz. Ebu Eyyûb el-Ensari‘nin evi önünde durdu. Bundan sonra bir mescid ve Peygamber’imiz için bir yer yapılıncaya kadar Hz. Eyyûb’un yanında kalacaktı.

Peygamberimizin kalacağı ve mescid olacak olan Mescid-i Nebevi’nin inşaatına başlandı. Temeli taştan atılan ve kerpiçle duvarları örülen, direkleri hurma ağacından olan mescidin üzeri güneşi engellemek amacıyla hurma dallarıyla örtülmüştü. Kıble yönü ilk önce Kudüs’e doğru olan mescidin mihrabı kıblenin Kâbe olduğu bildirilen ayet indikten sonra Kabe’ye çevrildi.

Müslümanların beş namaza vaktinde çağırılması gerekiyordu. Bunun için bir toplantı kuruldu ve çeşitli fikirler ortaya kondu. Çan çalınması fikri hıristiyanlığa mahsus, borazan çalınmasının yahudiliğe mahsus, ateş yakılmasının mecûsiliğe mahsus olduğu söylendi. Bir fikre varılamayınca dağılan cemaatten Abdullah bin Zeyd’e rüyasında ezan öğretildi. Hemen bunu Hz. Peygamber’e söyledi ve Peygamber Bilal Habeşi’ye ezanı okumasını buyurdu. Böylece ilk ezan okunmuş oldu.

Peygamberimizin Hicret yolu

İki Cihan Sultanı Peygamberimiz Hz. Muhammed (sas), Mekke'ye hac için gelen kabilelere İslâmiyet'i tebliğ ederken, Mina yakınlarındaki Akabe tepesinde Medine'den gelen altı kişilik bir topluluğa rastladı.



İman etmekte tereddüt göstermeyen Medineliler, ikinci yıl 12, üçüncü yıl 75 kişi olarak geldiler. Son gelişlerinde canları, malları ve aileleri gibi koruyacaklarına söz vererek Allah Resûlü'nü Medine'ye davet ettiler. Bu davetin ardından Mekke'deki zulümden bunalan Müslümanlar, birer ikişer Medine'ye hicret etmeye başladı. Nihayet bir gün Resûl Aleyhisselâm da yanında Sıddîk-ı Ekber (ra) olduğu halde doğduğu şehrinden yola koyuldu. Bank Asya Kültür Yayınları'ndan çıkan 'Mukaddes Göç Hicret' isimli kitap, 1430 yıl sonra fotoğraflar eşliğinde hicretin izini sürüyor.







Kureyşli müşriklerin ileri gelenleri Kâbe yanındaki istişare mekanları Daru'n Nedve'de toplanmış çok önemli bir meseleyi konuşuyorlardı. Dertleri İki Cihan Sultanı'ndan (sas) kendi akıllarınca kurtulmaktı. İçlerinden biri İns ü Cinnin Efendisi'ni demir zincirlerle bağlayıp hapsetmeyi, bir diğeri memleketinden sürmeyi teklif etti. En sonunda her bir kabileden vurduğunu deviren gençlerin seçilerek keskin kılıçlarıyla üzerine saldırmasında hemfikir oldular. Böylece cinayeti kimin işlediği de belli olmayacak, kan davası güdülemeyecekti. Ancak hesap etmedikleri bir şey vardı: Karşılarındaki Allah'ın habibi idi ve onun muhafazası altındaydı. Aynı anda Cenabı Peygamber Efendimiz'e de hicret emri geldi. Zaten Mekke'deki zulüm tahammül edilemez boyutlara ulaştığında inanların büyük kısmı peyderpey Medine'ye ya da o zamanki adıyla Yesrib'e göçmüştü. Bir gece vakti 'İkinin İkincisi' Ebubekrini's Sıddîk (ra) yanında olduğu halde Hazreti Fahr-i Cihan da (sas) yola koyuldu. İlk durakları Sevr dağıydı. Oradan kuzeye yöneldiler. Tepeleri, vadileri, kayalık, kumluk arazileri geride bırakıp Yesrib'e ulaştılar. Yesrib o günden sonra Medinetü'r Resûl (Peygamber şehri) oldu, Medine-i Münevvere (nurlu şehir) oldu.

 
 
HİCRET


Peygamberimiz Medine'li Müslümanların davetini kabul etmişti. Müslümanlara hicret için hazırlanmalarını bildirdi.



622 yılında Müslümanlardan kimileri tek tek, kimileri küçük gruplar halinde Mekke'den ayrılmaya başladılar.



Sonunda müslümanların hepsi Mekke'den ayrılmış, sadece 3 kişi kalmıştı: Şanlı Peygamberimiz, Hazreti Ebu Bekir, Hazreti Ali.



Müslümanların Mekke'yi boşaltması müşrikleri sinirlendirmişti. Fakat bir yandan da sevinçliydiler. Peygamberimizi rahatça öldürebileceklerini düşünüyorlardı. Her aileden bir kişi seçerek bu sinsi planlarını yerine getirecek grubu oluşturdular. Böylece Müslümanların tek bir âileyi düşman edinmelerini engellemiş olacaklardı. (!)

• PEYGAMBERİMİZİN HİCRETİ

Vakit gece yarısını geçmişti. Peygamberimizin evi iki yüze yakın putperest tarafından sarıldı. Hepsi de kılıçlı idi. Aralarında aldıkları kararı uygulayacaklardı. Mübarek hayatına son vermeyi plânlamışlardı. Peygamberimiz evinden çıktığında hep birden üzerine saldıracaklardı. Böylece kimin öldürdüğü de belli olmayacaktı. Kurdukları tuzak buydu. Ama Peygamberimizin tuzaktan haberi olmuştu. Yüce Allah, Hz. Cebrail ile Peygamberimize bildirmişti. Peygamberimiz de o gece yatağına Hz. Ali'yi yatırmıştı.

Putperestler ellerinde kılıç, heyecanla bekliyorlardı. O sırada Peygamber Efendimiz evinden çıktı. Yerden aldığı bir avuç toprağı düşmanlarına doğru savurdu. Ardından Yasin Sûresinin ilk sekiz âyetini okudu. Düşmanlarından hiç biri kendisini görememişti. Peygamberimiz aralarından geçerek doğruca Hz. Ebû Bekir'in evine gitti.



Süratle yol hazırlığı yapıldı. Bir heybeye biraz yiyecek koydular Sevr Dağına doğru yola çıktılar. Dağ, Mekke'den bir saat uzaktaydı. Kısa zamanda buraya vardılar. Orada bir mağaraya girip bir müddet gizleneceklerdi. Mağaranın delikleri vardı. Buralardan zararlı hayvanlar çıkıp kendilerini zehirleyebilirlerdi. Bu yüzden gömleğini yırttı. Delikleri teker teker tıkadı. Sadece bir delik kalmıştı. Ona da tıkayacak bir şey bulamamıştı. Daha sonra Peygamberimizi içeriye dâvet etti. Sevgili Peygamberimiz içeriye girdi. Mübarek başını Hz. Ebû Bekir'in dizine dayayarak uyudu. Hz. Ebû Bekir ise tıkayamadığı deliğe ayağını dayamıştı.



Az sonra ayağında müthiş bir acı hissetti. Bu bir yılan ısırması idi. Fakat delikten ayağını çekmedi. Peygamberimiz uyanmasın diye yerinden kıpırdamadı. Fakat canı fena halde yanıyordu. Gözlerinden düşen birkaç damla gözyaşı Peygamberimizin yüzüne düştü. Peygamberimiz birden uyandı. Neyin var, ey Ebû Bekir?" diye sordu.



"Yâ Resûlallah, ayağımı bir şey soktu. Ama mühim değil Anam babam sana feda olsun!" diye karşılık verdi.



Peygamberimiz yılanın soktuğu yere mübarek elini sürdü. Dua etti. Allah bir anda şifa verdi. Acıdan eser kalmadı.



Tam o sırada Allah'ın emriyle bir örümcek geldi. Mağaranın ağzına ağını ördü. Bir çift güvercin de aynı yere yuva kurdu. Allah bu hayvanları Peygamberimize koruyucu olarak göndermişti.



Peygamberimiz mağaraya varmıştı. Ama müşrikler hâlâ onun evinin önündeydiler. Bir ara yanlarına birisi uğradı: "Burada ne için bekleyip duruyorsunuz?" diye sordu.

"Muhammed'i bekliyoruz," dediler.



Adam başını iki yana salladı: "Muhammed," dedi. "İçinizden çıkıp gideli bir hayli zaman oldu. Üstünüze başınıza bir bakın. Toz toprak içindesiniz!" Birbirlerine dikkatlice baktılar. Üstleri başları toz toprak içindeydi. Şaşırdılar. Peygamber Efendimizin

evinin kapısından içeri baktılar. İçeride biri yatıyordu. "İşte Muhammed," dediler. "İçeride yatıyor!"

Ortalık ağarıncaya kadar beklediler. Böylece sabah oldu. Evden Hz. Ali'nin çıktığını gördüler. Bütün bütün şaşırmışlardı: "Muhammed nerede?" diye sordular.



Hz. Ali, "Bilmem" diye cevap verdi. Hayretleri büsbütün artmıştı.

Sevgili Peygamberimizi bulamayan putperestler çılgına dönmüşlerdi. Mekke'nin her tarafını didik didik aramaya başladılar. Hz. Ebû Bekir'i de evinde bulamadılar. Telâşları son haddine ulaştı. Mekke sokaklarına tellâl çıkarttılar. "Muhammed'i bulup getirene yüz deve veririz" diye ilân ettiler.

Bu çağrıyı duyan ne kadar hırsız, katil ve gözü dönmüş insan varsa toplandı. Kiminin elinde kılıç, kiminin elinde kalın kalın sopalar vardı. İçlerinde iyi iz takip edenler de bulunuyordu. Çok geçmedi. Peygamberimizle Hz. Ebû Bekir'in çöl kumları üzerindeki izlerini buldular. İzleri takip ederek Sevr Dağı eteklerine kadar geldiler. İçlerinden biri seslendi : "İzler burada kesiliyor Onların şu mağaradan ileri geçemediklerine yemin edebilirim."



Peygamber Efendimizle sadık arkadaşı olan biteni görüyorlardı. Putperestlerin konuşmalarını da işitebiliyorlardı. Fakat müşrikler onları göremiyordu. Bu sırada Hz. Ebû Bekir oldukça telâşlanmıştı. Endişe içindeydi. Üzgün üzgün, "Ey Allah'ın Peygamberi!" dedi. "Beni öldürseler de gam yemem. Ama, Allah göstermesin, size bir zarar gelecek olursa, bu ümmetin hali nice olur?"



Sevgili Peygamberimiz Yüce Allah'a güveniyordu. Gayet sakindi. "Ey Ebû Bekir, üzülme!" dedi. "Allah bizimle beraberdir."



Hz. Ebû Bekir bir derece teselli buldu. Ama tedirginliği hâlâ geçmiş değildi. "Ey Allah'ın elçisi. Onlardan biri gelip de içeriye bakıverse bizi görecek," dedi.



Müşriklerden biri mağaranın ağzına kadar geldi. Fakat içeri girip bakmadan hemen geri döndü. "Neden içeri girip bakmadın?" dediler.



O da şu karşılığı verdi: "Mağaranın ağzında yuva kurmuş iki güvercin var. Orada olmalarına ihtimal yok. Öyle olsaydı şu yabanî güvercinler orada dururlar mıydı hiç?"



Ümeyye bin Halef de mağaranın yanındaki adamlara kızgınlıkla bağırdı: "Hâlâ mağaranın yanında ne dolaşıyorsunuz. Oradaki örümcek ağını görmüyor musunuz ? O ağın Muhammed'in dünyaya gelmesinden evvel gerildiğine yemin edebilirim."



Putperestler bunun üzerine oradan uzaklaştılar. Böylece Yüce Allah Peygamberini düşmanlarından korumuştu. Hem de bir örümcek ve iki yabanî güvercin ile.

(Bu arada Peygamberimizin izini sürmekte olan Süraka isimli kişi de yaşadığı ilginç olay üzerine bu işten vazgeçmiş, müşriklerin Efendimizi bulmalarına engel olmuş ve daha sonra da İslâmiyet'i kabul ederek Müslüman olmuştu.)



Medineli Müslümanlar Peygamberimizin Mekke'den ayrıldığını duymuşlardı. Heyecan ve sabırsızlıkla yolunu gözlüyorlardı. Her gün sabah namazından sonra yollara dökülmekteydiler. Öğle sıcağı bastırınca evlerine dönüyorlardı.



Efendimiz önce Kuba köyüne gitti. On gün kadar kaldı. Burada bir mescit yaptırılmasını istedi. Müslümanlar için yapılan bu ilk mescide Kuba Mescidi dendi. İlk Cuma namazı Kuba Mescidinde kılındığı için buraya Cuma Mescidi de denir.



Efendimiz'e emanet edilmiş olan malları yerlerine teslim eden Hz. Ali de onlara burada yetişmişti. Peygamberimiz bir Cuma günü Küba'dan ayrıldı. Medine'ye doğru hareket etti.

Peygamberimizi evinin çatısında beklemekte olan biri beyaz elbiseler giymiş yolcuları fark etti. Olanca kuvvetiyle bağırdı: "Ey Müslümanlar işte beklediğiniz zât geliyor."



Bu müjde Medine sokaklarında şimşek gibi çaktı. Şehir bir anda bayram yerine döndü. Müslümanlar derhal o tarafa doğru koştular. Peygamberimizle buluştular. Günlerden beri onun yolunu gözlüyorlardı. Mübarek yüzünü doya doya seyrettiler. Yer gök, "Allahu Ekber, Allahu Ekber" sesleriyle çınlıyordu.

Peygamberimiz Kasva adlı devesinin üzerindeydi. Ağır ağır Medine içlerine doğru ilerliyordu. Şehirde bir bayram havası vardı. Genç, ihtiyar, herkes ilâhiler söylüyordu. Peygamberimizin şehre gelişi kutlanıyordu. Kadınların sevinçleri yüzlerinden okunuyordu. Minik çocuklar bayramlık elbiselerini giymişlerdi.. Neşe ile koşuşup duruyorlardı. Bütün şehir, "Hazret-i Muhammed geldi. Şehrimizi şereflendirdi. Yâ Muhammed Yâ Resûlallah !" sesleriyle çınlıyordu.



Peygamberimiz ise sevinç gösterileri arasında yol alıyordu. Her ev sahibi aynı şeyi söylüyordu. "Ya Resûlallah, bizde misafir olun."



Peygamberimiz hiç kimseyi incitmeyecek bir yol bulmuştu. Devesinin önünde çöktüğü evin misafiri olacaktı. Mübârek devesi de sağa sola bakarak ilerliyordu. Bir müddet öylece gitti. Daha sonra boş bir arsaya çöktü. Peygamberimiz devesinden hemen inmedi. Deve az sonra ayağa kalktı. Biraz ilerledi. Sonra çöktü.



Peygamberimiz,"Durağımız burasıdır" diyerek indi. Buraya en yakın ev Ebû Eyyûb Hazretlerinin eviydi. Ebû Eyyûb, Peygamberimizi evine buyur etti. "Benim evim daha yakındır. İşte evim, şu da kapısı" dedi. Peygamberimiz Müslümanların sevinç gösterileri arasında eve girdi. Böylece Peygamberimizin Medine hayatı başlıyordu.

Peygamberimiz bu evde tam 7 ay kaldı. Medineli Müslümanlar Peygamberimizin hizmetine koşmakta yarış ediyorlardı.

 
 
 
Sevgili Peygamberimizin, "aleyhisselâm" Bi'setin onüçüncü yılında 12 Rebiulevvel ayının, milâdi 622 senesinde Medine'ye hicreti ile on sene süren Medine devri başladı.


Medine Devri: Muhammed aleyhisselâmın ve Eshâb-ı kiramın Medine'ye hicretiyle müslümanlar için yeni bir devir başlamış oldu. Resul aleyhisselâmın Mekke'den Medine'ye hicret etmekte olduğu işitilince, hadise Medine'de büyük bir sevinçle karşılandı. Müslümanlar onu karşılamak için yollara düştüler. Peygamberimiz aleyhisselâm Küba'ya gelince orada ilk mescidi yaptırdı. Rubada 10 gün kaldıktan sonra Medine'ye hareket ettiler. Cuma günü Ranuna vadisinden geçerken öğle vakti olmuştu. Peygamberimiz aleyhisselâm Cum'a namazının farz olduğunu bildirdi ve orada ilk Cum'a namazını kıldırdı. Medine'ye varınca görülmemiş bir sevgi ve tezahüratla karşılandı.

İlk zamanlarda Medine'de bir mescid olmadığı için Peygamberimizin "aleyhisselâm" bulunduğu her yerde cemaatla namaz kılınıyordu. Daha sonra Resûlullahın Medine'ye ilk geldikleri gün devesinin çöktüğü arsa satın alınarak oraya bir mescid yapıldı. Resûlullah için de bu mescide bitişik odalar yapıldı.

Peygamberimiz aleyhisselâm kalmakta olduğu Eshâb-ı kiramdan Ebu Eyyûbi Ensârî Halid bin Zeyd'in evinden, mescidin bitişiğinde yapılan bu odalara taşındı. Yine bu sırada Peygamberimiz aleyhisselâm mallarını, mülklerini Mekke'de bırakarak hicret eden müslümanlar ile Medineli müslümanlar arasında kardeşlik kurdu. Her Medineli müslüman, Mekke'den gelen müslümanlardan birini evine aldı, malına ortak etti. Evi, ailesi olmayan yetmişden fazla fakir müslüman da mescidin avlusunda yapılan sofada ikamet ettiler, bütün ihtiyaçları burada karşılandı. Bunlara "Eshab-ı Suffa" denildi. Bunlar Peygamberimizin "aleyhisselâm" yanından ayrılmaz, söylediklerini ezberler, İslâmiyeti iyice öğrenirlerdi. Medine dışındaki yerlere İslâmiyyeti öğretmek üzere bunlardan öğreticiler gönderilirdi.

Hicretin birinci yılında Medine'de mescid yapıldıktan sonra günde beş vakit ezan okunmaya başlandı. Yine bu sene Peygamberimiz aleyhisselâm Hazreti Ebu Bekirin kızı Hazreti Âişe ile evlendi.

Hiç yorum yok: