12 Nisan 2010 Pazartesi

MEDİNE’YE HİCRET


Müslümanlar hor görüldükleri Mekke’den ayrılarak İslamı daha rahat yaymayı istiyorlardı. Bu yüzden bir grup müslüman, hıristiyan bir kral tarafından yönetilen Habeşistan’a gitmişlerdir. Kral onları sevgiyle karşılamıştır. Ancak bütün müslümanların Habeşistan’a gitmesi mümkün olmadığı için Medine hicreti söz konusu olmuştur. Medine’ye hicret için bazı görüşmeler olmuştur. Bunlar I. ve II. Akabe Beyatlarıdır. Beyatlardan sonra Medine’ye hicret için bekleme başlamıştı.

Hicret izni çıkınca Müslümanlar gruplar halinde büyük bir fedakârlıkla evlerini ve mallarını bırakarak yola koyulmuşlardır.

Hz. Peygamber’e suikast hazırlayan müşrikler yola çıkılacağı gece kapı önünde pusu kurmuşlardı. Cebrail (a.s.)’dan haberi alan Hz. Peygamber yatağına Hz. Ali’yi yatırmıştı. Gece geldikten sonra Resulullah kapıya çıkmış ve yerden bir avuç toz alarak müşriklerin gözlerine doğru atmıştı. Ne olduğunu anlayamayan Mekkelilerin önünden rahatça geçen Resulullah önceden seçilmiş yol arkadaşı Hz. Ebubekir ’le yola koyuldu.

Medine’ye doğru yola çıkan Hz. Peygamber ve yol arkadaşı yorgunluk giderip biraz dinlenmek için bir mağaraya girdiler. Mağarada zararlı hayvan olabileceğinden dolayı Hz. Ebubekir bulduğu delikleri elbisesinden yırttığı parçalarla kapatmış ve açık kalan bir deliği de ayağıyla örtmüştür. Hz. Peygamber uykuya dalmıştı. Nöbet tutan Hz. Ebubekir ’in ayağı halen deliği tıkamaktaydı. Bir acı hisseden Ebubekir ayağıyla kapatmış olduğu deliğin bir yılan yuvası olduğunu ve yılanın ayağını soktuğunu fark etti. Acıyla gözlerinden gelen yaşların yüzüne düşmesiyle uyanan Resulullah durumu fark etti. Mübarek tükürüğünden alıp yaranın üzerine sürdü ve yara hemen iyileşiverdi.

Yine Medine yolundayken izlendiklerini fark eden Resulullah ve Hz. Ebubekir bir mağaraya girdiler. Allah’ın emriyle bir örümcek mağara girişine hemen ağını ördü ve iki güvercin yuva yaptı. Yanlarında en iyi iz sürücülerden bulunan müşrikler mağaranın önüne geldiler. Mağaranın girişindeki bozulmamış ağı ve güvercin yuvasını gören müşrikler içeriye kimsenin bu şekilde girmeyeceğini anladılar ve oradan uzaklaştılar.

Büyük zorluklar sonucu en sonunda Medine’ye ulaşan Hz. Peygamber ve yol arkadaşı büyük sevinç gösterileri ile karşılandılar.

MEDİNE DÖNEMİ HAYATI

Medine’ye vardıktan sonra bütün Medineliler Hz. Peygamber’i evlerinde ağırlamak istediler. Fakat kargaşa çıkacağı anlaşılınca Peygamber Efendimizin kalacağı yerin belirlenmesi için devesinin salınmasına ve duracağı yerde konaklamasına karar verildi. Deve salındıktan sonra herkesin heyecan dolu bakışları içerisinde ensardan Hz. Ebu Eyyûb el-Ensari‘nin evi önünde durdu. Bundan sonra bir mescid ve Peygamber’imiz için bir yer yapılıncaya kadar Hz. Eyyûb’un yanında kalacaktı.

Peygamberimizin kalacağı ve mescid olacak olan Mescid-i Nebevi’nin inşaatına başlandı. Temeli taştan atılan ve kerpiçle duvarları örülen, direkleri hurma ağacından olan mescidin üzeri güneşi engellemek amacıyla hurma dallarıyla örtülmüştü. Kıble yönü ilk önce Kudüs’e doğru olan mescidin mihrabı kıblenin Kâbe olduğu bildirilen ayet indikten sonra Kabe’ye çevrildi.

Müslümanların beş namaza vaktinde çağırılması gerekiyordu. Bunun için bir toplantı kuruldu ve çeşitli fikirler ortaya kondu. Çan çalınması fikri hıristiyanlığa mahsus, borazan çalınmasının yahudiliğe mahsus, ateş yakılmasının mecûsiliğe mahsus olduğu söylendi. Bir fikre varılamayınca dağılan cemaatten Abdullah bin Zeyd’e rüyasında ezan öğretildi. Hemen bunu Hz. Peygamber’e söyledi ve Peygamber Bilal Habeşi’ye ezanı okumasını buyurdu. Böylece ilk ezan okunmuş oldu.

Peygamberimizin Hicret yolu

İki Cihan Sultanı Peygamberimiz Hz. Muhammed (sas), Mekke'ye hac için gelen kabilelere İslâmiyet'i tebliğ ederken, Mina yakınlarındaki Akabe tepesinde Medine'den gelen altı kişilik bir topluluğa rastladı.



İman etmekte tereddüt göstermeyen Medineliler, ikinci yıl 12, üçüncü yıl 75 kişi olarak geldiler. Son gelişlerinde canları, malları ve aileleri gibi koruyacaklarına söz vererek Allah Resûlü'nü Medine'ye davet ettiler. Bu davetin ardından Mekke'deki zulümden bunalan Müslümanlar, birer ikişer Medine'ye hicret etmeye başladı. Nihayet bir gün Resûl Aleyhisselâm da yanında Sıddîk-ı Ekber (ra) olduğu halde doğduğu şehrinden yola koyuldu. Bank Asya Kültür Yayınları'ndan çıkan 'Mukaddes Göç Hicret' isimli kitap, 1430 yıl sonra fotoğraflar eşliğinde hicretin izini sürüyor.







Kureyşli müşriklerin ileri gelenleri Kâbe yanındaki istişare mekanları Daru'n Nedve'de toplanmış çok önemli bir meseleyi konuşuyorlardı. Dertleri İki Cihan Sultanı'ndan (sas) kendi akıllarınca kurtulmaktı. İçlerinden biri İns ü Cinnin Efendisi'ni demir zincirlerle bağlayıp hapsetmeyi, bir diğeri memleketinden sürmeyi teklif etti. En sonunda her bir kabileden vurduğunu deviren gençlerin seçilerek keskin kılıçlarıyla üzerine saldırmasında hemfikir oldular. Böylece cinayeti kimin işlediği de belli olmayacak, kan davası güdülemeyecekti. Ancak hesap etmedikleri bir şey vardı: Karşılarındaki Allah'ın habibi idi ve onun muhafazası altındaydı. Aynı anda Cenabı Peygamber Efendimiz'e de hicret emri geldi. Zaten Mekke'deki zulüm tahammül edilemez boyutlara ulaştığında inanların büyük kısmı peyderpey Medine'ye ya da o zamanki adıyla Yesrib'e göçmüştü. Bir gece vakti 'İkinin İkincisi' Ebubekrini's Sıddîk (ra) yanında olduğu halde Hazreti Fahr-i Cihan da (sas) yola koyuldu. İlk durakları Sevr dağıydı. Oradan kuzeye yöneldiler. Tepeleri, vadileri, kayalık, kumluk arazileri geride bırakıp Yesrib'e ulaştılar. Yesrib o günden sonra Medinetü'r Resûl (Peygamber şehri) oldu, Medine-i Münevvere (nurlu şehir) oldu.

 
 
HİCRET


Peygamberimiz Medine'li Müslümanların davetini kabul etmişti. Müslümanlara hicret için hazırlanmalarını bildirdi.



622 yılında Müslümanlardan kimileri tek tek, kimileri küçük gruplar halinde Mekke'den ayrılmaya başladılar.



Sonunda müslümanların hepsi Mekke'den ayrılmış, sadece 3 kişi kalmıştı: Şanlı Peygamberimiz, Hazreti Ebu Bekir, Hazreti Ali.



Müslümanların Mekke'yi boşaltması müşrikleri sinirlendirmişti. Fakat bir yandan da sevinçliydiler. Peygamberimizi rahatça öldürebileceklerini düşünüyorlardı. Her aileden bir kişi seçerek bu sinsi planlarını yerine getirecek grubu oluşturdular. Böylece Müslümanların tek bir âileyi düşman edinmelerini engellemiş olacaklardı. (!)

• PEYGAMBERİMİZİN HİCRETİ

Vakit gece yarısını geçmişti. Peygamberimizin evi iki yüze yakın putperest tarafından sarıldı. Hepsi de kılıçlı idi. Aralarında aldıkları kararı uygulayacaklardı. Mübarek hayatına son vermeyi plânlamışlardı. Peygamberimiz evinden çıktığında hep birden üzerine saldıracaklardı. Böylece kimin öldürdüğü de belli olmayacaktı. Kurdukları tuzak buydu. Ama Peygamberimizin tuzaktan haberi olmuştu. Yüce Allah, Hz. Cebrail ile Peygamberimize bildirmişti. Peygamberimiz de o gece yatağına Hz. Ali'yi yatırmıştı.

Putperestler ellerinde kılıç, heyecanla bekliyorlardı. O sırada Peygamber Efendimiz evinden çıktı. Yerden aldığı bir avuç toprağı düşmanlarına doğru savurdu. Ardından Yasin Sûresinin ilk sekiz âyetini okudu. Düşmanlarından hiç biri kendisini görememişti. Peygamberimiz aralarından geçerek doğruca Hz. Ebû Bekir'in evine gitti.



Süratle yol hazırlığı yapıldı. Bir heybeye biraz yiyecek koydular Sevr Dağına doğru yola çıktılar. Dağ, Mekke'den bir saat uzaktaydı. Kısa zamanda buraya vardılar. Orada bir mağaraya girip bir müddet gizleneceklerdi. Mağaranın delikleri vardı. Buralardan zararlı hayvanlar çıkıp kendilerini zehirleyebilirlerdi. Bu yüzden gömleğini yırttı. Delikleri teker teker tıkadı. Sadece bir delik kalmıştı. Ona da tıkayacak bir şey bulamamıştı. Daha sonra Peygamberimizi içeriye dâvet etti. Sevgili Peygamberimiz içeriye girdi. Mübarek başını Hz. Ebû Bekir'in dizine dayayarak uyudu. Hz. Ebû Bekir ise tıkayamadığı deliğe ayağını dayamıştı.



Az sonra ayağında müthiş bir acı hissetti. Bu bir yılan ısırması idi. Fakat delikten ayağını çekmedi. Peygamberimiz uyanmasın diye yerinden kıpırdamadı. Fakat canı fena halde yanıyordu. Gözlerinden düşen birkaç damla gözyaşı Peygamberimizin yüzüne düştü. Peygamberimiz birden uyandı. Neyin var, ey Ebû Bekir?" diye sordu.



"Yâ Resûlallah, ayağımı bir şey soktu. Ama mühim değil Anam babam sana feda olsun!" diye karşılık verdi.



Peygamberimiz yılanın soktuğu yere mübarek elini sürdü. Dua etti. Allah bir anda şifa verdi. Acıdan eser kalmadı.



Tam o sırada Allah'ın emriyle bir örümcek geldi. Mağaranın ağzına ağını ördü. Bir çift güvercin de aynı yere yuva kurdu. Allah bu hayvanları Peygamberimize koruyucu olarak göndermişti.



Peygamberimiz mağaraya varmıştı. Ama müşrikler hâlâ onun evinin önündeydiler. Bir ara yanlarına birisi uğradı: "Burada ne için bekleyip duruyorsunuz?" diye sordu.

"Muhammed'i bekliyoruz," dediler.



Adam başını iki yana salladı: "Muhammed," dedi. "İçinizden çıkıp gideli bir hayli zaman oldu. Üstünüze başınıza bir bakın. Toz toprak içindesiniz!" Birbirlerine dikkatlice baktılar. Üstleri başları toz toprak içindeydi. Şaşırdılar. Peygamber Efendimizin

evinin kapısından içeri baktılar. İçeride biri yatıyordu. "İşte Muhammed," dediler. "İçeride yatıyor!"

Ortalık ağarıncaya kadar beklediler. Böylece sabah oldu. Evden Hz. Ali'nin çıktığını gördüler. Bütün bütün şaşırmışlardı: "Muhammed nerede?" diye sordular.



Hz. Ali, "Bilmem" diye cevap verdi. Hayretleri büsbütün artmıştı.

Sevgili Peygamberimizi bulamayan putperestler çılgına dönmüşlerdi. Mekke'nin her tarafını didik didik aramaya başladılar. Hz. Ebû Bekir'i de evinde bulamadılar. Telâşları son haddine ulaştı. Mekke sokaklarına tellâl çıkarttılar. "Muhammed'i bulup getirene yüz deve veririz" diye ilân ettiler.

Bu çağrıyı duyan ne kadar hırsız, katil ve gözü dönmüş insan varsa toplandı. Kiminin elinde kılıç, kiminin elinde kalın kalın sopalar vardı. İçlerinde iyi iz takip edenler de bulunuyordu. Çok geçmedi. Peygamberimizle Hz. Ebû Bekir'in çöl kumları üzerindeki izlerini buldular. İzleri takip ederek Sevr Dağı eteklerine kadar geldiler. İçlerinden biri seslendi : "İzler burada kesiliyor Onların şu mağaradan ileri geçemediklerine yemin edebilirim."



Peygamber Efendimizle sadık arkadaşı olan biteni görüyorlardı. Putperestlerin konuşmalarını da işitebiliyorlardı. Fakat müşrikler onları göremiyordu. Bu sırada Hz. Ebû Bekir oldukça telâşlanmıştı. Endişe içindeydi. Üzgün üzgün, "Ey Allah'ın Peygamberi!" dedi. "Beni öldürseler de gam yemem. Ama, Allah göstermesin, size bir zarar gelecek olursa, bu ümmetin hali nice olur?"



Sevgili Peygamberimiz Yüce Allah'a güveniyordu. Gayet sakindi. "Ey Ebû Bekir, üzülme!" dedi. "Allah bizimle beraberdir."



Hz. Ebû Bekir bir derece teselli buldu. Ama tedirginliği hâlâ geçmiş değildi. "Ey Allah'ın elçisi. Onlardan biri gelip de içeriye bakıverse bizi görecek," dedi.



Müşriklerden biri mağaranın ağzına kadar geldi. Fakat içeri girip bakmadan hemen geri döndü. "Neden içeri girip bakmadın?" dediler.



O da şu karşılığı verdi: "Mağaranın ağzında yuva kurmuş iki güvercin var. Orada olmalarına ihtimal yok. Öyle olsaydı şu yabanî güvercinler orada dururlar mıydı hiç?"



Ümeyye bin Halef de mağaranın yanındaki adamlara kızgınlıkla bağırdı: "Hâlâ mağaranın yanında ne dolaşıyorsunuz. Oradaki örümcek ağını görmüyor musunuz ? O ağın Muhammed'in dünyaya gelmesinden evvel gerildiğine yemin edebilirim."



Putperestler bunun üzerine oradan uzaklaştılar. Böylece Yüce Allah Peygamberini düşmanlarından korumuştu. Hem de bir örümcek ve iki yabanî güvercin ile.

(Bu arada Peygamberimizin izini sürmekte olan Süraka isimli kişi de yaşadığı ilginç olay üzerine bu işten vazgeçmiş, müşriklerin Efendimizi bulmalarına engel olmuş ve daha sonra da İslâmiyet'i kabul ederek Müslüman olmuştu.)



Medineli Müslümanlar Peygamberimizin Mekke'den ayrıldığını duymuşlardı. Heyecan ve sabırsızlıkla yolunu gözlüyorlardı. Her gün sabah namazından sonra yollara dökülmekteydiler. Öğle sıcağı bastırınca evlerine dönüyorlardı.



Efendimiz önce Kuba köyüne gitti. On gün kadar kaldı. Burada bir mescit yaptırılmasını istedi. Müslümanlar için yapılan bu ilk mescide Kuba Mescidi dendi. İlk Cuma namazı Kuba Mescidinde kılındığı için buraya Cuma Mescidi de denir.



Efendimiz'e emanet edilmiş olan malları yerlerine teslim eden Hz. Ali de onlara burada yetişmişti. Peygamberimiz bir Cuma günü Küba'dan ayrıldı. Medine'ye doğru hareket etti.

Peygamberimizi evinin çatısında beklemekte olan biri beyaz elbiseler giymiş yolcuları fark etti. Olanca kuvvetiyle bağırdı: "Ey Müslümanlar işte beklediğiniz zât geliyor."



Bu müjde Medine sokaklarında şimşek gibi çaktı. Şehir bir anda bayram yerine döndü. Müslümanlar derhal o tarafa doğru koştular. Peygamberimizle buluştular. Günlerden beri onun yolunu gözlüyorlardı. Mübarek yüzünü doya doya seyrettiler. Yer gök, "Allahu Ekber, Allahu Ekber" sesleriyle çınlıyordu.

Peygamberimiz Kasva adlı devesinin üzerindeydi. Ağır ağır Medine içlerine doğru ilerliyordu. Şehirde bir bayram havası vardı. Genç, ihtiyar, herkes ilâhiler söylüyordu. Peygamberimizin şehre gelişi kutlanıyordu. Kadınların sevinçleri yüzlerinden okunuyordu. Minik çocuklar bayramlık elbiselerini giymişlerdi.. Neşe ile koşuşup duruyorlardı. Bütün şehir, "Hazret-i Muhammed geldi. Şehrimizi şereflendirdi. Yâ Muhammed Yâ Resûlallah !" sesleriyle çınlıyordu.



Peygamberimiz ise sevinç gösterileri arasında yol alıyordu. Her ev sahibi aynı şeyi söylüyordu. "Ya Resûlallah, bizde misafir olun."



Peygamberimiz hiç kimseyi incitmeyecek bir yol bulmuştu. Devesinin önünde çöktüğü evin misafiri olacaktı. Mübârek devesi de sağa sola bakarak ilerliyordu. Bir müddet öylece gitti. Daha sonra boş bir arsaya çöktü. Peygamberimiz devesinden hemen inmedi. Deve az sonra ayağa kalktı. Biraz ilerledi. Sonra çöktü.



Peygamberimiz,"Durağımız burasıdır" diyerek indi. Buraya en yakın ev Ebû Eyyûb Hazretlerinin eviydi. Ebû Eyyûb, Peygamberimizi evine buyur etti. "Benim evim daha yakındır. İşte evim, şu da kapısı" dedi. Peygamberimiz Müslümanların sevinç gösterileri arasında eve girdi. Böylece Peygamberimizin Medine hayatı başlıyordu.

Peygamberimiz bu evde tam 7 ay kaldı. Medineli Müslümanlar Peygamberimizin hizmetine koşmakta yarış ediyorlardı.

 
 
 
Sevgili Peygamberimizin, "aleyhisselâm" Bi'setin onüçüncü yılında 12 Rebiulevvel ayının, milâdi 622 senesinde Medine'ye hicreti ile on sene süren Medine devri başladı.


Medine Devri: Muhammed aleyhisselâmın ve Eshâb-ı kiramın Medine'ye hicretiyle müslümanlar için yeni bir devir başlamış oldu. Resul aleyhisselâmın Mekke'den Medine'ye hicret etmekte olduğu işitilince, hadise Medine'de büyük bir sevinçle karşılandı. Müslümanlar onu karşılamak için yollara düştüler. Peygamberimiz aleyhisselâm Küba'ya gelince orada ilk mescidi yaptırdı. Rubada 10 gün kaldıktan sonra Medine'ye hareket ettiler. Cuma günü Ranuna vadisinden geçerken öğle vakti olmuştu. Peygamberimiz aleyhisselâm Cum'a namazının farz olduğunu bildirdi ve orada ilk Cum'a namazını kıldırdı. Medine'ye varınca görülmemiş bir sevgi ve tezahüratla karşılandı.

İlk zamanlarda Medine'de bir mescid olmadığı için Peygamberimizin "aleyhisselâm" bulunduğu her yerde cemaatla namaz kılınıyordu. Daha sonra Resûlullahın Medine'ye ilk geldikleri gün devesinin çöktüğü arsa satın alınarak oraya bir mescid yapıldı. Resûlullah için de bu mescide bitişik odalar yapıldı.

Peygamberimiz aleyhisselâm kalmakta olduğu Eshâb-ı kiramdan Ebu Eyyûbi Ensârî Halid bin Zeyd'in evinden, mescidin bitişiğinde yapılan bu odalara taşındı. Yine bu sırada Peygamberimiz aleyhisselâm mallarını, mülklerini Mekke'de bırakarak hicret eden müslümanlar ile Medineli müslümanlar arasında kardeşlik kurdu. Her Medineli müslüman, Mekke'den gelen müslümanlardan birini evine aldı, malına ortak etti. Evi, ailesi olmayan yetmişden fazla fakir müslüman da mescidin avlusunda yapılan sofada ikamet ettiler, bütün ihtiyaçları burada karşılandı. Bunlara "Eshab-ı Suffa" denildi. Bunlar Peygamberimizin "aleyhisselâm" yanından ayrılmaz, söylediklerini ezberler, İslâmiyeti iyice öğrenirlerdi. Medine dışındaki yerlere İslâmiyyeti öğretmek üzere bunlardan öğreticiler gönderilirdi.

Hicretin birinci yılında Medine'de mescid yapıldıktan sonra günde beş vakit ezan okunmaya başlandı. Yine bu sene Peygamberimiz aleyhisselâm Hazreti Ebu Bekirin kızı Hazreti Âişe ile evlendi.

hz muhammedin hicreti






HİCRETİN İSLÂM TARİHİNDEKİ ÖNEMİ



Hicret, Müslümanları müşriklerin zulüm ve baskılarından kurtarmış, İslâm’a yayılma imkânı sağlamış, böylece İslâm inkılâbının başlangıcı olmuştur. Bu itibârla olaydan 17 yıl sonra, Hz. Ömer’in hilâfeti esnâsında Hz. Peygamber (s.a.s.)’in hicret ettiği yılın 1 Muharrem’i olan 16 Temmuz 622 tarihi, Hicrî-Kamerî Takvim için “takvim başı” olarak kabûl edilmiştir.

Rasûlullah (s.a.s.)’in hicreti Peygamberliğin 13′üncü yılında, 12 Rebiulevvel / 23 Eylül 622′de olmuştur. Bu tarih aynı zamanda Peygamber Efendimizin 53′üncü doğum yıldönümüdür.

Hicretle, 23 yıl süren Peygamberlik devrinin 13 yıllık Mekke Devri sona ermiş, 10 yıllık Medine devri başlamıştır.


 
Mucizeler Başlıyor.

Mağaraya sığınıldıktan sonra bir örümcek zuhur edip mağaranın giriş kısmına ağ örmeye başladı.

Bir güvercin çifti de yuva kurarak Efendimizi(a.s) ve Hz.Ebubekir'i (r.a) gizlemiş oldular









Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed(a.s),

Mekke'den Medine'ye hicret esnasında, Hz.Ebu Bekir ile birlikte müşriklerden saklandığı Sevr Dağı.

Mağaranın bulunduğu yüksekliğe yaklaşık 2 saat süren bir yolculuktan sonra ulaşılmaktadır.







Sevr Dağının zirvesinde bulunan Sevr Mağarası.

Gecenin sifiri karanlığında yapılan yolculukla,Efendimiz(a.s) ve Hz.Ebu Bekir(r.a)

mağaraya geldiler.Efendimizin(a.s) ayakları tırmanış sırasında yaralar içinde kalmıştı.

Bugün de hala kayaları kaplamış sert dikenler bulunmaktadır.

hz muhammed ile resimler2


hz muhammed ile resimler

hz muhammed ile resimler1

6 Nisan 2010 Salı

Noktalama İşaretleri(2)

1. Giriş
Noktalama, yazıda noktalama işaretlerini yerli yerine koyma işidir. Cümleleri ayırmak


ve cümle içindeki duraklama yerlerini belirlemek için kullanılan işaretlere noktalama


işaretleri denir.


Noktalama işaretlerinin tarihi Bizans dil bilgini Aristophones'e dek gider. Bu işaretlerin


kullanılmasına XVI. yüzyılda matbaanın bulunuşu ile başlanmıştır. XIX.


yüzyılda ise noktalama işaretleri genelleşmiş ve kesin kurallara bağlanmıştır. Noktalama


işaretlerinin bizde kullanılması, Tanzimat döneminde başlar.İlk kaynak


Fransızca olmuştur. Bu yüzden de birçok işaretin adı Fransızcadır: virgül, apostrof ,


parantez gibi. Ancak bugün bunların çoğuna Türkçe karşılıklar bulunmuştur: kesme


işareti (apostrof), ayraç (parantez).


Noktalama işaretleri düşünceleri daha açık anlatmayı, yazının anlaşılır olmasını


sağlar. Okumayı ve anlamayı kolaylaştırır. Sözün vurgu ve ton gibi özelliklerini belirtmekte


kullanılır. Doğru ve güzel yazmak için, noktalama işaretlerinin görevlerini


tam olarak bilmek, yerli yerinde kullanmak gereklidir.


Bu ünitede başlıca noktalama işaretlerinin görevlerini ve kullanıldığı yerleri öğreneceğiz.


2. Nokta (.)


Nokta, en çok kullandığımız noktalama işaretidir. Kullanıldığı başlıca yerler aşağıda


belirtilmiştir.


a. Tamamlanmış cümlelerin sonuna konur:


Yaban'da Karaosmanoğlu'nun amacı, doğrudan doğruya Millî Mücadele gerçeğini yansıtmak


değildir. Yaban, o günlerin geri ve bakımsız bir köyünün hastalıklarını teşhir etmektedir.


(Aytekin Yakar)


Yazıda, sonuna nokta konmamış bir söz bitmiş sayılmaz. Anlatımdaki yargının


bildirdiği anlama göre cümlenin sonuç işareti nokta yerine soru ya da ünlem işareti


olabilir.


b. Bir cümlenin sonunda ayraç içinde açıklama verilmişse, bu durumda nokta


kapama ayracından sonra konur:


Çocukların ilk seylediği sözcükler, pek çok dil bilginini ilgilendirmiştir (bk. Özcan


Başkan, Lengüistik Metodu).


N O K T A L A M A İ Ş A R E T L E R İ 201


A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ


c. Kısaltmalardan sonra nokta konur: Dr.(doktor), Prof.(profesör),


Fr.(Fransızca), Cad.(cadde), S.(sayı), s.(sayfa), vb.(ve bunun gibi).


Ancak, büyük harflerle yapılmış kısaltmalarda nokta kullanılmaz: TBMM (Türkiye


Büyük Millet Meclisi), MEB (Millî Eğitim Bakanlığı), DSİ (Devlet Su İşleri).


d. Sıra gösteren sayılardan sonra konur: 1. (birinci), 100. (yüzüncü).


Sıra gösteren sayının yanına noktadan sonra –inci eki getirilmez. Çünkü burada,


nokta zaten bu görevde kullanılmaktadır.


e. Madde numaraları ya da harflerinden sonra kullanılır: 1., a.


f. Belli bir günü gösteren tarihlerin yazımında gün, ay, yıl sayılarını birbirinden


ayırır: 24.6.1998


Ancak, ay adları yazı ile yazılırsa, bu durumda nokta konmaz: 24 Haziran 1998


g. Saat gösteren sayılarda zaman birimleri arasında kullanılır: 14.30


ğ. Sayılarda basamaklar arasına konur: 137.900.203


İstenirse, nokta konmayıp, onun yerine boşluk bırakılabilir: 137 900 203


3. Virgül (,)


a. Eş görevdeki sözcükleri, sözcük öbeklerini birbirinden ayırmak için kullanılır.


Başka bir deyişle iki ya da ikiden çok olan özne, nesne, tümleç ve yüklem arasına


virgül konur:


O, sert yapılı, geniş omuzlu bir adamdı. Kemikli yüzünün ortasında, sivri, uzun ve saldırıcı


bir burnu vardı.


(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)


b. Uzun cümlelerde ve öznenin vurgulu bir biçimde belirtilmesi istendiğinde,


özneden sonra konur:


Türkçenin ses yansımaları, daha çok Rus Türkologlarınca ilgi görmüştür.


(Hamza Zülfikar)


c. Sıralı cümleleri ayırmak için kullanılır:


Yüzünü yıkadı, giysilerini değiştirdi, kahvaltı etti, sokağa çıktı.


202 N O K T A L A M A İ Ş A R E T L E R İ


A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ


Cümle içinde geçen ve, veya, ya da, yahut gibi bağlaçlardan önce de sonra da virgül


kullanılmaz:


O ve sen gelmeliydiniz ya da haber göndermeliydiniz.


d Seslenmelerden sonra konur:


Kabahat, ey bu satırları heyecanla okuyacak arkadaş, senindir.


(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)


e. Ara söz ve ara cümleleri ayırmak için kullanılır:


Gece Bekçisi'ndeki tipler, özellikle de Max ve Lucia, Fromm'un genel plandaki çözümlemesinde,


gerçekten sado-mazohist bir karakter yapısı gösterirler.


(Hilmi Yavuz)


f. Tırnak içine alınmamış aktarma cümlelerin sonunda tırnak işareti yerine konur:


Yarın gidiyorum, dedi.


g. Birleşik cümlelerde gibi, hâlde, için, rağmen, bile, değil, sonra türündeki sözcüklerle


sonuçlanan cümleciklerin bu sözcüklerinden sonra konur:


O adam da dülger balığı alabilmek, bu balığı hak edebilmek için, elinden geleni yapıyordu.


(Sait Faik Abasıyanık)


Anlamı güçlendirmek için aynı sözcüğün yinelenmesiyle ortaya çıkan ikilemelerin


arasına virgül konmaz: koşa koşa


ğ. Yazışmalarda, başvurulan makamın adından sonra kullanılır:


Anadolu Üniversitesi Rektörlüğüne, Eskişehir Valiliğine,


h. Kesirli sayıların yazılışında, kesirleri ayırmak için konur:


18,57 (on sekiz tam, yüzde elli yedi)


i. Cümle başlarında kullanılan evet, hayır, yok, peki, pekâlâ, hayhay, baş üstüne, tamam,


öyle, elbette, haydi gibi sözcüklerden sonra konur:


Haydi, git; halkın içine karış; artık sen benim malım değilsin!


(Horatius)


ı. Bir sözcüğün kendisinden sonraki sözcükle yapı bakımından bir bağlantısı


olmadığını göstermek için de kullanılır:


Yaşlı müdür, yardımcısı Ayşe'ye döndü.


Tamlamalarda, tamlamayı oluşturan sözcüklerin arasına virgül konmaz: Ali'nin


kitabı


N O K T A L A M A İ Ş A R E T L E R İ 203


A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ


4. Noktalı Virgül (;)


a. Her biri kendi içinde bağımsız olmasına karşın, anlam bakımından birbirine


sıkıca bağlı cümleleri ayırmak için kullanılır:


Başlık, konu demek değildir; konunun anlamı genellikle başlığa göre daha geniştir.


b. Bir ögesi ortak olan iki cümle arasına konur:


Bence bu, üç dört ayda bitecek bir dava değildir; üç dört yıl bile sürebilir.


Gördüğünüz gibi burada özneleri (bu dava) ortak olan iki cümle noktalı virgülle


birleştirilmiştir.


c. Bir cümlede, virgülle ayrılmış örnek kümeler varsa, bu kümeleri birbirinden


ayırmak için kullanılır:


Dilimize girmiş yabancı sözcükler de Türkçenin ünlü uyumu kuralına uyar; renk,


rengi, renge; ilaç, ilacı, ilaca; kitap, kitabı, kitaba vb.


d. Birbirine ama, fakat, ancak, yalnız, lâkin, oysa, hâlbuki, ne var ki, bununla birlikte,


bu nedenle, öyleyse, sonuç olarak, çünkü gibi bağlaçlarla bağlanan iki cümleden, birincisinden


sonra konur:


Her diplomalıya aydın diyemeyiz; ama yüksek öğrenim görmüş kimseler birer aydın


adayıdırlar.


(Joseph A. Schumpeter)


Bu tür örneklerde, yazar isterse, ilk cümlenin sonuna nokta koyabilir. Dolayısıyla


ama, oysa gibi bağlaçlar da sonraki cümlenin ilk sözcüğü olur.


5. İki Nokta (:)


İki nokta, kabaca "açıklama gelecek", "arkası var" anlamını veren bir uyarı işaretidir.


Aşağıda belirtilen durumlarda kullanılır.


a. Kendisinden sonra örnekler verilecek, açıklamalar yapılacak cümle ya da


sözcükten sonra konur:


Bugün bunların Türkçelerini kullanıyoruz: kamuoyu, güzel sanatlar, konu, yazı kurulu,


sorumlu müdür.


(M. Cevdet Anday)


İki noktadan sonra gelen sözler, yukardaki cümlede olduğu gibi tek tek sıralanan


örneklerse küçük harfle; kendi başına bir cümle ise büyük harfle başlar.


b. Tırnak içinde verilen alıntılardan, önce konur:


Yazar Cemil Meriç, aydını şöyle tanımlamaktadır: "Yazı ve söz aracılığıyla toplumun


şuurlanmasına yardım eden, yol gösteren, aydınlatan kişi."


204 N O K T A L A M A İ Ş A R E T L E R İ


A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ


Tırnak içindeki açıklama, asıl cümle kesilerek veriliyorsa, tırnaktan önce iki


nokta koymaya gerek yoktur:


Sevda Şener, tipi "insana özgü genel bir niteliğin anlamlı biçimde vurgulanarak belirtildiği


kişilere 'tip' diyoruz" biçiminde tanımlıyor.


c. Konuşma çizgisiyle başlatılan aktarmalardan önce kullanılır:


Oysa dayanılmaz bir sesin çağrısı var:


-Haydi çık, daha çabuk, daha çabuk.


(Neşe Cehiz)


d. Dilbilgisi ve sözlü anlatım çalışmalarında uzun okunacak ünlüleri göstermek


için, söz konusu ünlüden sonra konur: ha:iz, ca:iz, ha:ne, dünya:


6. Üç Nokta (...)


a. Cümlenin bir yerde kesilerek, geri kalan bölümün okuyucunun düşüncesine,


hayal gücüne bırakıldığı durumlarda kullanılır:


Dünya yer yer ruh sağlığına doğru emekliyor, Erdoğan… Biz de bu emeklemek devrine


mutlak girmeliyiz.


(Halide Edip Adıvar)


Okuyucunun tamamlaması için bırakılan bu sözler, istenirse soru ve ünlem işaretleriyle


sınırlandırılabilir. Böylece okuyucu, cümlede verilmemiş sözleri şaşkınlık,


kuşku ya da soru anlamlarıyla tamamlar:


Bir şeye yaramak, bir şeye yarar ve lâzım olduğunu hissetmek!… İşte, yaşamanın


yegâne manası!…


(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)


b. Birtakım bölümler, örnekler sayıldıktan sonra vb. anlamında kullanılır:


Eski belgelerimizde de eşadlı ögelere rastlanmaktadır. Örnek olarak at 'isim', at 'hayvan';


buna ek olarak atlıg 'adlı, isimli', atlıg 'süvari'; taş 'dış' ile taş 'taş'; yüz '100',


yüz 'surat'; balıq 'şehir', balıq 'balık'; ot 'ateş', ot 'ot'…


(Doğan Aksan)


c. Bir metinden yapılan alıntılarda alınmayan, atlanan sözcük ve bölümlerin


yerine konur:


Yerleşmiş anlamdan ise ben şunu anlıyorum: Tip kendi dışında bir şeyi temsil eden


roman kişisidir. … Bizde ise sanırım bu tersine işliyor. Yani romanın başkişileri çok kez


daha bir 'tip' olarak çıkmış.


(Berna Moran)


Bu durumlarda üç nokta yerine sıra noktalar ( ….. ) da kullanılabilir.


N O K T A L A M A İ Ş A R E T L E R İ 205


A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ


d. Birtakım nedenlerle açıklanması istenmeyen sözcüklerin yerinde kullanılır:


E… ili


e. Konuşmalarda karşılık verilmediğini anlatmak için kullanılır:


- Neredeydin?


- ...


- Ne arıyorsun?


- …


7. Sıra Noktalar (.....)


Alıntılarda atlanan, verilmeyen satırlar, paragraflar yerine konur:


İnsanı hayvandan ayıran ana nitelik de güzellik yaratma ve güzellik aramadır.


…....


Sevmek nasıl öğrenilir? Güzellik eğitimiyle, güzellikler karşısında heyecan duyma yeteneğini


işleye işleye, güzel resimler göre göre, güzel eserler okuya okuya, güzel müzik dinleye dinleye,


güzellikler karşısında hayranlık duyma gücümüzü bileyip çoğaltacağız. Bir ulusun en


büyük serveti bu sevme gücü, potansiyelidir.


(Vedat Nedim Tör)


Bu durumda başka bir işaretin de kullanılabileceğini görmüştük. O işaretin ne


olduğunu anımsayabildiniz mi? Anımsayamadıysanız, sıra noktalardan önceki


bilgileri bir kez daha gözden geçirmeniz gerekiyor.


8. Soru İşareti (?)


a. Soru bildiren cümlelerden sonra konur:


Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?


Benim mi Allahım bu çizgili yüz?


Ya gözler altındaki mor halkalar?


Neden böyle düşman görünürsünüz


Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?


(Cahit Sıtkı Tarancı)


Soru ekleri ile öbekleşmiş sıralı cümlelerde soru işareti en sona konur: Malına


mı, parasına mı, bilgisine mi güveniyor?


b. Bilinmeyen tarih, yer vb. durumlarda konur: Nedim ( ? – 1730)


c. Bilginin kuşkulu olduğu durumlarda ayraç içinde kullanılır:


Dalyan: İtalyanca (?)


206 N O K T A L A M A İ Ş A R E T L E R İ


?


A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ


d. Küçümseme, ince alay anlamında da kullanılır:


Bu işteki zekâsı(?) herkesi şaşırttı.


Doğrudan doğruya soru anlamı vermeyen sözlerde soru işareti kullanılmaz: Bugün


çarşıya çıksam mı, diye düşünüyorum. Bu cümlede soru işareti bulunmasına


karşın, cümle bittiğinde soru anlamı olmadığını görüyoruz. "Çarşıya çıkma" konusundaki


kararsızlık, "mı" soru eki yoluyla değişik bir anlatımla verilmiş. Bu yüzden


soru ekinden sonra, soru işareti yerine virgül konur.


9. Ünlem İşareti (!)


a. Ünlem bildiren (sevinç, acı, kızgınlık, korku, şaşkınlık gibi duyguları anlatan)


cümlelerin sonuna konur:


Bunun nedeni, Türk aydını, gene sensin! Bu viran ülke ve yoksul insan kitlesi için


ne yaptın?


(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)


İçinde ünlemli sözler bulunan cümleler, bütün olarak ünlem bildirmiyorsa, o


sözlerden sonra da cümle sonunda da ünlem işareti kullanılmaz:


Nihayet, "Çık" diyor. Niçin bu yabancılık ve bu lüzumundan fazla sertlik?


(Reşat Nuri Güntekin)


b. Seslenmelerden sonra konur: Değerli izleyiciler!


c. Bir sözcüğe ya da cümleye küçümseme, alay anlamı katmak istenirse, ilgili


sözcükten sonra ayraç içine alınarak konur:


Onun ne kadar iyi (!) olduğunu biliyoruz.


Uzun cümlelerde, aynı türden duyguları belirten cümleciklerin her birinden


sonra ünlem işareti konmasına gerek yoktur. Bu durumlarda ünlem işareti cümlenin


sonuna konur:


Ah, şu çocuklar ne cici, ne sevimli, ne kadar cana yakın, ne kadar güzel!


10. Kesme İşareti (')


a. Özel adlara gelen iyelik ve durum eklerini ayırmak için kullanılır: Ömer'e, Emrah'ı,


Ankara'da, Eskişehir'den, Ateşten Gömlek'te.


Kurum, kuruluş, dernek, işyeri; dil, din, mezhep, akım adları kesme işaretiyle ayrılmaz:


Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Sosyal Sigortalar Kurumuna, Anadolu


Üniversitesinden, Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneğinde; Türkçede,


Müslümanlıkta, Rönesansın…


N O K T A L A M A İ Ş A R E T L E R İ 207


A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ


Kişi adlarından sonra getirilen unvanların ekleri de kesmeyle ayrılmaz: Pınar


Hanıma, Engin Beyi, Ali Paşadan, Mehmet Efendinin…


b. Özel adlara getirilen ekler, satır sonunda yer kalmadığı zaman alttaki


satıra indirilirken, yalnızca kesme işareti kullanılır; kısa çizgiye gerek yoktur:


Benim annem, tarihe her zaman meraklıydı; Cevdet Paşayla Naima'


yı da, çeşitli Fransız tarihçilerini de hep okurdu.


(Mîna Urgan)


Sonunda sert bir ünsüz bulunan özel adlar tam olarak yazılır; kesme işareti konarak


ek getirilir. Ancak bu sözcüklerin okunuşu sırasında sert ünsüz yumuşatılır.


Yani Ahmet'i, Recep'i; Sinop'u, Zonguldak'ı yazılır; Ahmedi, Recebi, Sinobu, Zonguldağı


biçiminde okunur.


c. Yabancı özel adlara gelen çoğul ve yapım eklerinden önce kullanılır: Paris'ler,


Londra'lı.


Türkçedeki özel adlara gelen çoğul ve yapım ekleri kesmeyle ayrılmaz: Türkçe,


Türklük, Atatürkçü, Müslümanlık, Hristiyanlık, Asyalı, Kırşehirli, Ayşeler.


Bu eklerin üstüne gelen öteki eklerde de kesme işareti kullanılmaz: Türkçeden,


Atatürkçülükte, Asyalıdan.


d. Kısaltmalardan sonra getirilen ekleri ayırmak için konur: BM'nin, PTT'ye,


TV'yi.


Kısaltmalara gelen ekler, kısaltmanın okunuşuna uyar. Büyük harfli kısaltmalarda


son harfin okunuşu, küçük harfli kısaltmalarda ise sözcüğün okunuşu göz


önünde bulundurulur: DSİ'ye, TRT'ye; kg'a, cm'ye. Ancak kısaltılışı büyük harflerle


yapılmasına karşın, bir sözcük gibi okunanlara gelen ekler bu okunuşa


uyar: NATO'ya, BAĞ-KUR'a.


e. Sayılardan sonra gelen ekleri ayırmada kullanılır: 1995'te, 8'inci, 2'nci


Sayılarda sıra bildirmek için kesme işareti konmuş ve ek yazılmışsa, başka bir


işarete gerek yoktur: 1'inci, 6'ncı.


Sıra bildiren sayılarda –inci eki yerine başka ne kullanılabileceğini anımsamaya


çalışınız.


f. Bir harf ya da ekten sonra gelen eki ayırmak için de kesme işareti konur:


b'nin, -daş'ın.


208 N O K T A L A M A İ Ş A R E T L E R İ


?


A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ


g. Konuşmada ya da ölçü nedeniyle şiirde düşen sesleri göstermek için kullanılır:


Acep dünyada var m'ola


Şöyle garip bencileyin.


Bağrı yanık gözü yaşlı


Şöyle garip bencileyin.


(Yunus Emre)


ğ. Özel adların yanında ayraç içinde bir açıklama yapıldığı zaman, kesme işareti ayraç


kapandıktan sonra konur:


Cahit Öztelli (1910 – 1978)'nin ilk kitabı Zileli Şairler (1944)'di.


(Behçet Necatigil)


Özel adların yerine kullanılan "o" adılı, cümle içinde küçük harfle yazılır; kendisinden


sonra getirilen ekler kesmeyle ayrılmaz.


11. Kısa Çizgi (-)


a. Satır sonuna sığmayan sözcükleri bölmede kullanılır:


Sevgi yücedir, kutsaldır. Yağmuru ancak o indirir, rüzgârı ancak o estirir. Sevginin


olmadığı yerlere kar düşer, çiçekler solar, böğürtlenler yemyeşil kalır, morarmak


bilmez.


(Tarık Dursun K.)


Satır sonuna gelen özel adların eklerini alt satıra geçirirken, bu işareti kullanmanın


doğru olup olmadığını anımsamaya çalışınız.


b. Ara sözleri, ara cümleleri, ayrıntı sayılabilecek açaklamaları belirtmek için,


bir başta bir sonda olmak üzere iki kısa çizgi konur:


Onun için –kendisini yakından tanıyanlar bilirler- Mustafa Kemal, hiçbir zaman bir


emir ve cebir adamı olmamış; arkadaşlarıyla kendi arasındaki anlaşmazlıkları, fikir ayrılıklarını


daima münakaşa yolu ile halletmek usulünü tercih eylemiştir.


(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)


c. İki sözcük arasındaki ilgiyi, bağlantıyı belirtmek için kullanılır: okur-yazar


ilişkisi, okul-aile birlikleri, Osmanlıca-Türkçe sözlük. Ayrıca kimi terim ve kuruluş


adlarında da sözcükler arasına konur: sıfat-fiil, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi.


d. Dilbilgisinde ekleri belirtmek için ekin önünü konur: -ce, -de. Sözcüklerin kök


ve eklerini ayırmada kullanılır: ver-gi-len-dir-il-en-ler-den-dir. Ayrıca heceleri


göstermek için de heceler arasına konur: göz-lem-le-di-niz.


N O K T A L A M A İ Ş A R E T L E R İ 209


?


A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ


e. Madde sıralamasında, alt bölümleri belirten harf ya da sayılardan sonra kullanılır:


ab-


Madde sıralamasında kısa çizgi yerine noktanın kullanılabileceğini ünitemizin


başında görmüştük.


12. Uzun Çizgi (—)


Yalnızca karşılıklı konuşmalarda, söz başlarında kullanılır. Bu nedenle konuşma


çizgisi de denir.


Bekir Çavuş:


_ Biliyorum beyim sen de onlardansın emme.


_ Onlar kim?


_ Aha, Kemal Paşadan yana olanlar…


_ İnsan Türk olur da nasıl Kemal Paşadan yana olmaz?


_ Biz Türk değiliz ki, beyim.


_ Ya nesiniz?


_ Biz İslâmız, elhamdülillâh… O senin dediklerin Haymana'da yaşarlar.


(Yakup Kadri Karaosmanoğlu)


13. Eğik Çizgi (/)


a. Düzyazı içinde yapılan şiir alıntıları yan yana yazıldığında, dizeleri birbirinden


ayırmak için kullanılır:


Necatigil'in Liman'da gemi simgesi ile ortaya koyduğu gene insandır: "Sonra büyür


daha da / Korkunç yalnızlığımız."


b. Adres yazarken, apartman ile daire numarası arasına konur: Yunus Emre


Cad. 40/4. Ayrıca semt ve kent adları arasında da kullanılır: Gültepe / Eskişehir.


c. Tarih yazarken gün, ay, yıl bildiren sayıların arasına konur: 19/5/1919


Tarih yazımında eğik çizgi yerine başka bir işaret kullanılabilir mi? Buraya kadar


öğrendiklerimizi bir kez daha gözden geçirerek, bu soruyu yanıtlayabilirsiniz.


14. Tırnak İşareti (" ")


a. Bir yazı içinde başkasından olduğu gibi aktarılan sözlerin başına ve sonuna


konur:


Açık'ta şair, "Çünkü asıl şiirler bekler bazı yaşları," diyerek, şiir serüveninin yeni


bir dönemine çağırır bizi. (Doğan Hızlan)


210 N O K T A L A M A İ Ş A R E T L E R İ


?


A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ


Olduğu gibi alınmayan sözler tırnak içine alınmaz.


Tırnak içine alınmış olan sözün sonundaki işaret de tırnak içinde kalır.


b. Önemi belirtilmek istenen sözcükler tırnak içinde yazılır: Çevremden "dayak"


kadar zararlı olduğunu gördüğüm eski bir eğitim yolu da "öğüt verme"dir.


(Sabahattin Eyüboğlu)


Özel olarak belirtilmek istenen sözcükler, istenirse tırnak içine alınmadan, altı


çizilerek ya da koyu yazılarak da gösterilebilir.


c. Tiyatro eserleri dışındaki yazılarda, konuşma çizgisi yerine kullanılabilir:


"Niye susuyorsun? Bir şey söylesene. Haksız mıyım?"


"Hangi konuda?"


"İnsanın yaşamı her yönüyle yaşaması konusunda. Öyle sustun da…"


(İpek Ongun)


d. Kitap, yazı adları yazı içinde geçerken, tırnak içinde verilir:


Sait Faik, "Haritada Bir Nokta" adlı öyküsünde haksızlık konusunu işler.


Kitap ya da yazı adı cümlenin bir ögesi durumunda değilse, ayraç içinde belirtmek


daha doğru olur:


Bu kitapta şairin kendi seçtiği şiirler yer almıştır.


( Behçet Necatigil, Sevgilerde).


15. Tek Tırnak (')


Tırnak içinde verilen bir alıntıda yeniden bir tırnak işareti kullanmak gerekiyorsa,


bu durumda tek tırnak konur:


"Halk Mevlânâ'ya saygıda kusur etmemekle birlikte, kendi diliyle konuşan Yunus'u onunla


boy ölçtürmekten de çekinmiyor. Mevlânâ'ya Yunus için 'Manevî konakların hangisine


vardıysam, bir Türkmen kocasının izini önümde buldum, onu geçemedim.' sözünü söyletiyor."


(Sabahattin Eyüboğlu)


16. Ayraç ( )


a. Cümlenin herhangi bir ögesi durumunda olmayan açıklamaların başına ve


sonuna konur:


Kurullar arası eşgüdümü (koordinasyonu) en iyi siz sağlarsınız.


N O K T A L A M A İ Ş A R E T L E R İ 211


A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ


b. Tiyatro eserlerinde konuşan kişinin hareketlerini açıklamada kullanılır:


Ayşe – (çekinerek) Girebilir miyim?


Müdür – (kızgın) Girdin ya!


c. Alıntı yapılırken, yazarı ya da eseri göstermek için kullanılır:


Kemal Tahir, bu ilkeden hareket ederek, görüp yaşadığı somut Türk insanı gerçeğini,


genel bir kavram çerçevesi içine oturtmuştur. Böylece, Osmanlı tarihinin sosyal ve


siyasî olaylarını açıkladığı gibi, Tanzimat çağını ve Cumhuriyet devrini de bu görüş açısından


değerlendirmiştir. (Selahattin Hilav)


d. Küçümseme, alay ya da kuşku bildirmek için kullanılan ünlem ve soru işareti


ayraç içinde gösterilir:


O kadar çalışkandı(!) ki sınıfta kaldı.


d. Maddeler sıralanırken, alt bölümleri gösteren harf ya da sayılardan sonra


konur: a)


b)


Harf ya da sayıyla maddeler sıralanırken, başka hangi işaretlerin kullanılabileceğini


anımsayınız.


17. Köşeli Ayraç [ ]


a. Ayraç içindeki bir anlatımda yeniden bir ayraç gerektiğinde kullanılır:


Na şarka, ne garba, ne falana feşmekâna bağlıyım; bize bağlıyım (Ahmet Hamdi


Tanpınar, Mâhur Beste [Ülkü Mecmuası, 17. tefrika] ).


b. Ansiklopedilerde, sözlüklerde kimi bilgiler köşeli ayraç içinde verilir:


Falih Rıfkı [Atay]; fıkra, makale, anı, gezi, sohbet türlerindeki özlü yazılarıyla tanındı.


(Behçet Necatigil)


c. Bilimsel araştırmalarda, üzerinde çalışılan yazının bulunamayan ya da okunamayan,


araştırıcının tamamladığı bölümleri belirtmek için kullanılır:


18. Düzeltme İşareti (^)


a. Türkçeye başka dillerden girmiş kimi sözcüklerde bulunan g, k, l sesleri ince


okunmaktadır. Bu durumda söz konusu seslerden sonra gelen a ve u ünlülerinin


üzerine konarak, bu seslerin ince okunmaları sağlanır: kâğıt, dükkân,


rüzgâr, mekân, yadigâr, hizmetkâr, reklâm, selâm, İslâm, evlât, hilâl, istiklâl; , sükûn,


sükût, mezkûr…


212 N O K T A L A M A İ Ş A R E T L E R İ


?


A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ


b. Kimi yabancı sözcüklerin de yazılışları bir, okunuşları ve anlamları ayrıdır.


Bunları birbirinden ayırt etmek için, ünlüsü uzun okunanlarda düzeltme işareti


kullanılır:


adem (yokluk) âdem (insan)


adet (sayı) âdet (gelenek)


alem (bayrak) âlem) (dünya, evren


dahi (bile) dâhi (yaratıcı gücü olan kimse)


ama (fakat) âmâ (göremeyen, kör)


hala (babanın kızkardeşi) hâlâ (henüz)


hal (pazar yeri, çözme) hâl (durum)


varis (damar genişlemesi) vâris (mirasçı)


vakıf (para, mülk) vâkıf (vakfeden, bilen)


Birbirine karışma olasılığı bulunmayan ve bir ünlüsü uzun okunan sözcüklerde


düzeltme işaretine gerek yoktur: abide, adalet, dünya, vali, ceza, vefa, dava, bedava,


istifa, beraber, hatta. Ancak, söz konusu ünlüleri uzun okumalıdır:a:bide,


ada:let, dünya:, va:li, ceza:, vefa:, da:va:, beda:va, istifa:, bera:ber, hatta: gibi.


c. Dilimize Arapçadan girmiş, nispet eki (î) almış sözcüklerde de kullanılır.


Aksi takdirde -Türkçedeki –sel/-sal ekinin karşılığı olan- bu ek, dilimizin belirtme


durumu ve iyelik eki ile karışabilir:


askerî okul Türk askeri


dinî inanç İslâm dini


ilmî tartışmalar fizik ilmi


resmî kuruluşlar Atatürk'ün resmi


19. Denden işareti ( " )


Maddeler sıralanırken, alt alta gelen aynı sözcüğün yinelenmemesi için, alttaki sözcüğün


yerine konur:


a. Kişi adları


b. Hayvan "


c. Ulus "



Noktalama İşaretleri

NOKTALAMA İŞARETLERİ


Duygu ve düşünceleri daha açık ifade etmek, cümlenin yapısını ve duraklama noktalarını belirlemek, okumayı ve anlamayı kolaylaştırmak, sözün vurgu ve ton gibi özelliklerini belirtmek üzere kullanılan işaretlere noktalama işaretleri denir.

1. Nokta ( . )

2. Virgül ( , )

3. Noktalı virgül ( ; )

4. İki nokta ( : )

5. Üç nokta ( … )

6. Soru işareti ( ? )

7. Ünlem işareti ( ! )

8. Kısa çizgi ( - )

9. Uzun çizgi ( - )

10. Eğik çizgi ( / )

11. Tırnak işareti ( "…" )

12. Tek tırnak işareti ( '…' )

13. Denden işareti ( " )

14. Yay ayraç ( ( ) )

15. Köşeli ayraç ( [ ] )

16. Kesme işareti ( ' )



1)NOKTA (.):


a)Tamamlanmış cümle sonlarında kullanılır:

*Gözlerin gözlerime değince felaketim olurdu ,ağlardım.

*Beni sevmiyordun,bilirdim.

b)Kısaltmalardan sonra kullanılır:

* vb. *Prof. *Dr. *Cad. *Alm. *Ar. İng.

c)Sıra gösteren rakamlardan sonra “-inci” eki yerine kullanılır.

*Senin çocuk 1. sınıfta mı okuyor.

*Dün 25. yaşıma bastım.

d)Tarihlerin yazılışında gün,ay ve yılı gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur:

*21.03.1978 *29.X.1925

e)Saat ve dakika gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur:

*Yarın 08.45’te gideceğim.

2)VİRGÜL (,):

a)Yazıda sıralanan eş görevli sözcükler ya da söz gruplarını ayırmada kullanılır:

*O kitabı aradım , buldum.

*Fırat,Dicle önemli nehirlerimizdendir.

*Çalıkuşu’nu ,Huzur’u ,İntibah’ı okudun mu?

*Kitabı açtı ,birkaç sayfa çevirdi , yüksek sesle okumaya başladı.

*Yakında yine bahar gelecek, ağaçlar çiçek açacak ,kediler damlara çıkacak.

b)Anlama güç katmak için tekrarlanan sözler arasına konur:

*Oğlunu , kadersiz oğlunu bir daha göğsüne bastı.

*Akşam,yine akşam ,yine akşam

c)Hitaplardan sonra kullanılır:

*Sevgili Kızım, *Değerli Öğretmenim, * Saygıdeğer Müdürüm,

d)Yüklemden uzak kalmış özneden sonra konur:

*Ahmet Haşim, şiirde anlamın kapalı olmasına ve musikiye önem vermiş bir şairimizdir.

*İşte bu adam, Türkiye’yi pislikten kurtaracak tek adamdır.

*Tatlılar,kalorisi fazla ;fakat vitamini az besinlerdir.

e)Cümlede vurgulanmak istenen ögelerden sonra konur.

*Yarın,buraya geleceksin ve bu işi çabucak bitireceksin.

f)Anlam karışıklığına meydan vermemek için adlaşmış sıfatlardan sonra kullanılır:

*Genç, adama ters ters baktı.

*Hırsız, çocuğu kovaladı.

*Yaralı, kadının yüzüne bakıyordu.

*İhtiyar, adamın suratına tükürdü.

g)Bazı cümlelerde anlam karışıklığını önlemek için kullanılır:

*Oku; adam ol baban gibi ,eşek olma.

*Siz de kazançlı çıkmak istiyorsanız benim gibi, hanımları alışverişe gönderin.

ğ)Bir addan önce gelen zamirlerden sonra kullanılır:

*O, şiiri niçin ezberlememiş?

*O ,güzel günlerine yeniden dönebilse.

*Bu, kadını bir daha görmemiş.

*Şu ,bahçeye dikilecekmiş.

h)Arasözlerin başında ve sonunda kullanılır

*Bu büyük komutanı, Atatürk’ü, saygıyla anıyoruz.

*Bu yöre, Sibirya ve çevresi, alabildiğine soğuktur.

*Örnek olsun diye, örnek istemez ya, söylüyorum.

*Bir kuş, bir çiçek, bir böcek, ne bileyim ben, her şey onun ilgisini çekiyordu.

*Ben de Ankara’da, o güzelim başkentte, beş yıl kaldım.

I)Yazıda tırnak içine alınmamış aktarma cümlelerin sonunda tırnak işareti yerine kullanılır:

*Minareyi çalan kılıfını hazırlar, diyordu.

*Artık sevmeyeceğim, dedi.

i)Cümle başında kullanılan “evet, hayır, yok, yoo, peki, tamam, hayhay, olur,

haydi, elbette…” gibi sözcüklerden sonra kullanılır:

*Hayır, bu işi sevmedim. *Evet, yarın sınavsınız. *Yoo, işte bunu yapamam, dedi.

3.NOKTALI VİRGÜL(;):

a)Birbirine bağlı olmakla birlikte her biri kendi içinde bağımsız cümlelerin arasında kullanılır.Bu tip cümleler birbirini açıklayan,güçlendiren ,biri diğerine örnek olan cümlelerdir.Bu kullanım özellikle atasözlerinde görülür.

*Yer üst üste iki kez sarsıldı; halk korkuyla sokaklara fırladı.

*Kısa bir konuşma yaptı; dinleyiciler onu uzun uzun alkışladı.

*Horoz ölür; gözü çöplükte kalır.

*Yalancının evi yanmış; kimse inanmamış

b)Virgülle ayrılmış sözleri ya da söz gruplarını farklı sözlerden ya da söz gruplarından ayırmak için konur.

*Sayısal derslerden matematiği,fiziği; sözel derslerden Türkçeyi, coğrafyayı çok seviyorum.

*Ahmet Haşim,Cenap Şahabettin sembolist; Tevfik Fikret ,Yahya Kemal parnasyen şairlerdendir.

*Erkek çocuklara Ali,Murat,Serhat; kız çocuklarına ise Yeşim,Senem,Serpil adları verilir.

c)Öğeleri arasına virgül konmuş sıralı cümleleri ayırmada kullanılır:

*Sevinçten, heyecandan içim içime sığmıyor; bağırmak,kahkahalar atmak,ağlamak istiyorum.

*At ölür, meydan kalır;yiğit ölür , şan kalır.

*Kel ölür , sırma saçlı olur ; kör ölür , badem gözlü olur.

d)Önceki cümleye “fakat,oysa ,lakin,ancak,çünkü…” gibi bağlaçlarla bağlanan cümlelerde bağlaçlardan önce kullanılır:

*Bu romanı inceledim ;fakat pek beğendiğimi söyleyemem.

*Köye sen git;ancak orada çok fazla kalma.

*Kazanacağım ;çünkü çok çalışıyorum.

NOT: Noktalı virgül, yukarıda sayılan bağlaçlardan önce kullanıldığı gibi bunların yerine de kullanılabilir.

*Bugün erken yatmalıyım;yarın sınav var.

*İşinle ne kadar küçük olursa olsun ilgilen; hayattaki tek dayanağın odur.

*Sıkı giyinin ;dışarısı çok soğuk.



e)Öğeler arasında anlam karışıklığını önlemek için kullanılır:

*Murat;Hasan ,Ali ve Osman’dan daha çalışkanmış.

*Elma;armut,muz ve üzümden yararlıdır.

f)Özneden sonra virgüllerle ayrılan eş görevli sözcükler varsa ,özne noktalı virgülle ayrılır.

*1.yeni grubunun en ünlü temsilcilerinden olan Orhan Veli ; dili çok iyi kullanan ,okuyucuyu değişik bir romantizme sürükleyen , güçlü bir şairdir.

Not: Noktalı virgülden ve virgülden sonra gelen sözcükler – özel isim değil iseler- küçük harfle başlar.Diğer noktalama işaretlerinden sonra gelen sözcükler büyük harfle başlar.

4.İKİ NOKTA(:) :

a)Bir cümle veya sözcükten sonra yapılacak açıklamalardan önce kullanılır.

*Şimdi herkes ona şöyle sesleniyordu:Atmaca Kamil.

*Bence bu cinayetin iki nedeni olabilir:Birincisi namus meselesi,ikincisi çıkar kavgasıdır. *Demokrasinin tek dayanağı vardır: O da özgürlüktür.

b)Alıntı cümlelerden önce kullanılır.

*Bu sanatçının romanla ilgili şu sözünü anmadan geçemeyeceğim:“Roman yol boyunca gezdirilen bir aynadır.”

*Hacı Bektaş-ı Veli:“Eline,beline,diline sahip ol.” demiş.

b)Öykü ve romanlarda konuşma çizgisinden önce kullanılır:

*Süleyman Çavuş:

---- Bırak açma o bahsi ,dedi .

Kooperatif katibi kaşlarını çattı:

---- Yoo, böyle deme Süleyman Çavuş.

Not:İki noktadan sonra yapılacak açıklama bir cümle niteliğinde değilse küçük harfle başlar.

*En çok sevdiğim meyvelerden bazıları şunlardır:muz,elma,portakal…

5.KESME İŞARETİ( ’):

a)Özel adlardan sonra gelen çekim eklerini ayırmada kullanılır:

*Yakup Kadri’nin Yaban’ı Kurtuluş Savaşı dönemini anlatır.

b)Kısaltmalardan sonra gelen ekler kesme işaretiyle ayrılır

*KKTC’yi her alanda destekliyoruz.

*Yarın ABD’ye gidecek.

NOT:Küçük harflerle yapılan kısaltmalara getirilen eklerde kelimenin okunuşu;büyük harflerle yapılan kısaltmalara getirilen eklerde kısaltmanın son harfinin okunuşu esas alınır.

*kg’dan *PTT’ye

NOT:Sonunda nokta bulunan kısaltmalar, kesme işaretiyle ayrılmaz.

* vb.leri *mad.si *Alm.dan *İng.yi

c)Her türlü rakamdan sonra gelen ekler kesme işaretiyle ayrılır.

*36’nın ortak bölenleri nelerdir?

*Sen 9’uncu sınıfta mı okuyorsun?

UYARI: Özel isimler yapım eki aldıklarında kesme işaretiyle ayrılmaz.Yapım ekinden sonra gelen çekim ekleri de ayrılmaz.

*Ankaralıdan *Konyalım *Amerikalılar *İslamcı *Aligil

NOT:-ler eki –gil yapım ekinin yerini tutarsa kesme işaretiyle ayrılmaz.

*Dün Alilere gittim. *Sınıftaki Ali’ler ayağa kalksın.

NOT:Özel adlar yerine kullanılan ‘o’ zamiri cümle içinde büyük harfle yazılmaz ve kendisinden sonra gelen ekler kesme işaretiyle ayrılmaz.

*Ben onun ne kadar kibirli biri olduğunu bilmez miyim?

d)Bazı sözcüklerde anlam karışıklığını önlemek için kullanılır:

*Osmanlılarda kadı’nın önemli bir yeri vardır.

*Pencereden kar’ı seyrediyorum.

e)Seslerin konuşma sırasında ya da şiirde vezin gereği düştüğünü göstermek için kullanılır:

*N’apalım *N’eylersin *N’etsin *Vardı m’ola sevdiğim yurduna

6.SORU İŞARETİ(?):

a)Soru bildiren cümle veya sözcüklerin sonunda kullanılır, cümle sözde soru cümlesi de olsa yani karşıdan bir cevap beklenmese de cümlenin sonuna soru işareti konur.

*Türk edebiyatının ilk yazılı belgesi nedir? (cevap bekliyor:gerçek soru cümlesi)

*Bu havada dışarı mı çıkılır? (cevap beklemiyor:sözde soru cümlesi)

*Böyle bir adama nasıl güvenirsin? (cevap beklemiyor:sözde soru cümlesi)

*Seni hiç sevmez olur muyum? (cevap beklemiyor:sözde soru cümlesi)

*Bu kitapları ona mı vereceğim? (cevap bekliyor:gerçek soru cümlesi)



b)Kuşku duyulan bilgilerin yanına ya da bilinmeyen bilgiler yerine parantez içinde konulur.

*Kayıkçı Kul Mustafa (?-1658?) halk edebiyatımızın destan şairlerinden biridir. *Karacaoğlan’ın Güneydoğu Anadolu’da (?) yaşadığını söylüyor.

UYARI: İçinde soru sözcüğü olsa bile , bir cümle soru anlamı taşımıyorsa sonuna soru işareti konulmaz. *Neden gittiğini bilmiyoruz. *Bana nasıl çalışacağımı söylemedin.

7.ÜNLEM(!):

a)Şaşma , korku, kızma ,heyecan,sevinme… gibi duyguları dile getiren cümlelerin sonunda kullanılır:

*Dur,bir yanlışlık yapmayalım!

*Git başımdan seni görmek istemiyorum!

*Eh, hayırlısı neyse o olsun!

*Lanet olsun böylesi işe!

*Böyle maç olmaz olsun!

*Yaşasın ,sınavı kazanmışım!

b)Küçümseme , yerme,alay etme amacıyla parantez içinde kullanılır:

*Akla durgunluk verecek reklam kampanyalarıyla büyük(!) sanatçılar yaratılıyor.

*Bu kasabada onun ne kadar akıllı(!) olduğunu bilmeyen mi var?

8.ÜÇ NOKTA(…):

a)Herhangi bir nedenle bitmemiş ya da okuyucunun anlayışına bırakmak için bitirilmemiş cümlelerin sonuna konur.

*Şu bahar yağmurları bir gelse…

*Birdenbire karşımıza çıkıveren yeşillik denizi…

*Karşı sahilde mor,fark olunmaz sisler altındaki dağlar,korular, beyaz yalılar…Bunları seyretmek bana huzur veriyor.

b)Birtakım örnekler sayıldıktan sonra “vb” anlamında kullanılır:

*Binanın tepesinden neler görünmüyordu ki:caddeler,sokaklar,evler,insanlar…

*Bu köyün insanları konukseverdir,alçakgönüllüdür,iyidir…

c)Söz arasında söylenmek istenmeyen sözler yerine kullanılır:

*Şu … adamı gözüm görmese iyi olacak.

*Kılavuzu karga olanın burnu b…tan çıkmaz.

9.TIRNAK İŞARETİ( “… ”):

a)Aktarma söz ya da cümleler tırnak içinde gösterilebilir.

*Sanatçının şu sözünü unutmamak gerekir:“Gerçek uygarlık insanın yüreğinde değilse hiçbir yerde yoktur.”

b)Önemi belirtilmek istenen sözcükler , terimler tırnak içinde gösterilir.

* “Bayrak” bir ulusun bağımsızlığını simgeler. *Günümüzün en önemli sorunlarından biri de “çevre kirliliği”dir.

c)Yazıda geçen eser adları tırnak içine alınabilir:

* “Çalıkuşu” Anadolu gerçeğinin tüm çıplaklığıyla anlatıldığı bir romandır.

NOT:Tırnak içindeki söze ek gelirse tırnaktan sonra gelir, kesme işareti kullanılmaz.



*R.N.Güntekin’in “Acımak”ını okumanızı tavsiye ediyorum.

NOT:Tırnak içindeki cümlenin içinde bir tırnak daha kullanmak gerekirse ikinci tırnak tekli olur.

* “Ahmet Mithat Efendi halkı eğitmek istediğinden:‘Sanat toplum içindir.’der.”

10.PARANTEZ(AYRAÇ) ( ):

a)Cümle içindeki açıklamalar parantez içinde gösterilebilir:

*Adana ve yöresi (Çukurova) ülkemizin pamuk ambarıdır.

*Böyle sözcüklere (yansımalara) her dilde rastlanır.

b)Bir sözcüğün eş anlamlısı parantez içinde verilebilir:

*Türk Dil Kurumu yerbilim (jeoloji) ile ilgili terimleri bir kitapta toplamış.

*Tezat (abartma) edebiyatta en çok kullanılan sanatlardan biridir.

c)Bir kişiden söz edilirken doğum ve ölüm tarihleri parantez içine alınır:

*Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1889-1974) teknik yönden kusursuz romanlar yazdı.

d)Yabancı sözcüklerin okunuşu parantez içinde gösterilir:

*Bacon (Beykın) denemeleriyle ün kazanmıştır.

e)Tiyatro metinlerinde hareketleri anlatan bölümler parantez içinde gösterilir:

*Adam—(Yerinden kalkar ,suratını asarak):Sen ne diyorsun beyefendi?

NOT:Parantez içine alınan bölüm içinde tekrar parantez açılması gerekirse ilk önce köşeli parantez açılır ve sonra köşeli parantez kapatılır.Aradaki parantez normal olur.

*Tasavvuf edebiyatının bu çok önemli sanatçısı[Yunus Emre(13.-14.yy)] yaşadığı dönemde evrenselliği yakalamıştır.

11.KISA ÇİZGİ(-):

a)Bir olayın başlangıç ve bitiş tarihleri arasına konur.

*Bu savaş 1859-1870 yılları arasında olmuştur.

b)Birbiriyle ilgili ülke,şehir ya da kavramlar arasına konur.

*Adana-Ceyhan arası kaç kilometre?

*Türkiye-İran ilişkileri gelişiyor.

c)Cümle içindeki arasözlerin ve aracümlelerin başında ve sonunda virgül,parantez kullanılabileceği gibi kısa çizgi de kullanılabilir.

*Şiir ve romanla ilgili düşüncelerimi –sen de bilirsin ki- ona uzun uzun anlatmıştım.

d)Cümle sonunda satıra sığmayan sözcüklerin bölünmesinde kullanılır.

…………………………………………söyledik-

lerimi unutma.

e)Dilbilgisinde eklerden önce ve mastar halindeki fiillerden sonra kullanılır.

* “Kulaklık” sözcüğündeki –lık yapım eki bir alet ismi yapmıştır.

*Işık sözcüğü, ışı- fiilinden türemiştir.

f)Osmanlıca tamlamalarda kullanılır.

*Aslında Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati dönemi ,edebiyatımızda yeni bir soluktur.

12.UZUN ÇİZGİ(---):

Konuşma metinlerinde konuşmaların başında kullanılır.

----Bu kitabı okudun mu?

----Hayır okumadım.

----Okumanı tavsiye ederim ,çok güzel.